25 Nisan 2012 Çarşamba

Seni Sevimli Şey "Lizbon"


İspanya'da güzel güzel gezdikten sonra otobüsümüze binip Portekiz'e yollandık. Sanmayın İspanya'yla işimiz bitti. En güzel kısmına geri döneceğiz. :)
Daha gitmeden Portekiz reklamları yapılmaya başladığından beklentilerim oldukça yüksekti. Sevilla'dan sonra gittikçe ilginçleşti demiştim ya, bu noktadan sonra daha bir keyif almaya başladım geziden.
Kaptanımız George (Çok şahsına münhasır bir arkadaştı. Gide gele kanka olduk kendisiyle. Valizlere katiyen dokundurtmayan ve otobüsten inen bütün hanımlara kapıda durup yardımcı olan kibar bir Portekizliydi Corç.) bizi sağ salim Portekiz sınırından geçirdi. Ülke değiştirmek grubumuzda büyük bir coşku seline neden oldu. Grupla bilhassa Türk grupla gezmenin bir takım dezavantajları ve avantajları var.
Avantajları:
1- Gittiğiniz ülkenin yemeklerini yiyememeniz ve aç kalmanız halinde otobüsten birilerinin mutlaka yanına almış olduğu yiyecek rezervlerini kullanabilirsiniz. Benim gibi grup tarafından liseli olarak algılanıyorsanız ya da gerçekten lise ve dengiyseniz teyzeler tarafından beslenme ihtimaliniz çok yüksek.
2- Sürü halinde gezdiğinizden çevreden gelecek olumsuz etkilere karşı izolasyon sağlanmış oluyor.
3- Herkes şakır şakır Türkçe konuştuğu için gittiğiniz yerde Türkler yaşıyorsa mıknatıs gibi çekiyorsunuz. Böylelikle "Vay hemşerim!" ile başlayan sıcak diyaloglar kurabilirsiniz.
4- Değişik şehirlerden, değişik insanlarla tanışabilme-kaynaşabilme.
5- Renkli karakterler olması durumunda çok eğlenebilirsiniz.
Dezavantajları:
1- Nerede kalabalık, orada alabalık. (Bu söz böyle değildi ama anlamışsınızdır siz onu.)
2- Ortalık Türk'ten geçilmediği için yabancılarla kaynaşmak mümkün olmuyor.
3- Bazı noktalarda beklenilmesi gereken kuyruklar işkence haline gelebiliyor.
4- Genelde yaş ortalamasının yüksek olması.
Dezavantajlara daha yazardım da avantajları geçmesin maksat.
Kısaca böyle...

25 Nisan Köprüsü
Grupla gezmek üzerine yaptığım kısa (?) çözümlemeden sonra "Gezsem de gezsem burayı." dediğim Lizbon'a dönelim. Şehre girince deniz mi, nehir mi olduğu pek anlaşılmayan Tajo nehriyle tekrar buluşuyoruz. İber boyunca pek de heybetli olmayan nehir döküldüğü yerde oldukça genişliyor. Masmavi ve çok güzel. Büyüleyici manzaraya liman, İsa heykeli ve Portekiz'in en önemli simgesi 25 Nisan Köprüsü karışıyor.
Yazımı özellikle 25 Nisan günü yayınlamak istedim. Günün anlam ve önemine uygun olsun maksat. 25 Nisan Köprüsü'nün hikayesi şöyle efendim: İlk açıldığından köprünün adı Salazar Köprüsü imiş. Fakat daha sonra Karanfil Devrimi'ne ithafen adı "25 Nisan Köprüsü" olarak değiştirilmiş. Karanfil Devrimi'nden kısaca bahsetmek gerekirse, Portekiz'in diktatörlükten demokrasiye geçiş sürecinde gerçekleştirilen askeri darbedir diye bir wikipedia bilgisi sokuşturayım araya. Karanfil Devrimi denmesinin nedeni ise halkın topun, tüfeğin, tankın ağzına karanfil koymasından ileri geliyormuş.


Brezilya'dakini andıran İsa heykeli onun biraz daha küçük versiyonu.  Kırmızı köprü de Boğaz Köprüsü gibi asma bir köprü ama tam olarak aynısı değil. Karşıdan bakınca çok minik görünüyordu bu yüzden üzerinden çektim ben de fotoğrafını. Portekiz'de köprüler genelde kırmızı sanki. Neden bilmem tabi. Dikkatimi çekti.

Tajo
Yukarıda da gördüğünüz gibi Tajo nehri deniz gibi gayet ucu bucağı görünmeyen bir su. Zaten deniz kenarlarında görebileceğiniz tüm emareleri bu nehrin kıyılarında da bol bol görebilirsiniz.

Liman
Limanlara gelirsek sonra da bahsedeceğim biraz bu konudan, ünlü kaşifler hep buralardan denize açılıp açılıp ganimet toplayıp toplayıp gelirmiş. Yani Portekiz limanları tarihsel açıdan da oldukça önemli.


Lizbon'un ilk görülesi mekanı (evet doğru bildiniz) tabii ki devasa bir kilise. Gerçi burası tam olarak kilise olarak kullanılmamış, hem eğitim hem ibadet maksatlı kullanılmış bir yer. İslamiyetteki medreseler gibi de diyebiliriz. Tam adı Jeronimos Manastırı. Gotik ve Rönesans tarzı arası bir mimari yapıya sahip olmakla birlikte UNESCO Dünya Mirası listesine de girmiş.


Manastırdan çıkıp aşağıdaki caddeye doğru indiğinizde Lizbon'un en meşhur pastanesini göreceksiniz. Pasteis de Belem, adındaki pastanenin en meşhur mamulü aynı adı taşıyan, aşağıda gördüğünüz, yuvarlak, milföy hamurundan ve kremadan oluşan, bol yağlı, şekerli bir tatlı. Çok mu şahane? Hayır, değil ama idare eder. Hem Lizbon'a kadar gittim, Pasteis de Belem yemedim demeyin. :P


Yine manastıra yürüme mesafesinde büyükçe bir park bulunmakta. Sanırım adı Cumhurbaşkanlığı Parkı idi. Parkın içinde aşağıdaki yuvarlak zımbırtı var. Bu anıtta Portekiz'in sömürge haline getirdiği ülkelerinin sembollerinin kabartmaları var. Yani bana göre utanılması gereken bir abide ama arkadaşlar şehrin göbeğine dikivermiş.


Esas bu resmin dikkate değer kısmı fonda gizli. Arkada gördüğünüz konser salonunda Fazıl Say konserinin afişi var. Gurur duydum bir kez daha Fazıl ile.


Yukarıdaki kale ise Belem Kalesi. Denizciler seferde dönünce elde ettikleri ganimetleri burada saklarlarmış. Biliyorum çok mantıklı gelmiyor. Dünyanın hazinesi bu kıytırık kalede saklanmamıştır herhalde.


Bu fotoğraftaki ise Denizciler Anıtı ya da Kaşifler Anıtı. Christopher Colombus buradan denize açılmış. Malumunuz adam güzel keşif yapmış ama neyi keşfettiğini bilemeyince pek manalı olmamış. Bu şahane keşifleri yapan denizciler adına yapılmış bir anıt. Tabi bu keşifler dönemin kral ve kraliçelerinin arzuları doğrultusunda tamamen ekonomik nedenlerle yapılmıştır. Öyle ilim bilim gibi idealist yaklaşımlar yok ortada maalesef.


Bu resimde aynı sömürgeler için yaptıkları yuvarlak şey gibi bir şey. Denizciler Anıtı'nın önünde yere çizilmiş. Portekiz'in sömürgeleri haritanın üzerinde işaretli. Yüzyıllarca gariban halkları sömürmüşler de sömürmüşler. Paralar suyunu çekince de krize girmişler. Ayıplıyorum buradan. Gerçi benim ayıplamamı kim takar ama olsun ben insanlık görevimi yapayım.


Bu resimdeki uçak ise 1922'de Portekiz'den Rio'ya uçan ilk uçağın maketi. Güzel bir fotoğraf noktası. Resimde de etrafta fotoğraf çekilmeye çalışan insan popülasyonundan dolayı bir türlü poz veremeyen beni görebilirsiniz. Belem semtinde gezilesi görülesi, fotoğrafı çekilesi çok yer var. Güzelce gezmenizi tavsiye ederim. Fotoğraf kısmını garanti edemem, gördüğünüz gibi her zaman mümkün olmuyor. :D


Üstteki resimde de Rossio Meydanı'nı görüyorsunuz. Bol kafe, restoran, shop bulunan meydan oldukça keyifli. Burada çok vakit geçirdik o yüzden daha çok sevdim. Burada Portekiz'in ünlü vişne liköründen (cherry diyerek sipariş edebilirsiniz) ve Porto şarabından tadınız. İkisi de güzel ama ben Porto'yu daha çok sevdim. 4 euro fiyatı var. Bir de kahve fincanı büyüklüğünde servis ediyorlar. Tadımlık işte. :P


Rossio Meydanı'ndan çıkan caddelerde de ilginç aktiviteler mevcut. Ünlü bir Fransız mühendisin tasarladığı Santa Justa asansörüne binip meydanı ve şehri tepeden izleyebilirsiniz ya da otantik -28 numaralıydı sanırım- sarı tramvaya binmek de mümkün. Bir diğer örnek de üstte resmini gördüğünüz Cafe Brasileira, Lizbon'un en ünlü kafelerindenmiş. Tüm turist rehberlerinde bu kafede bir kahve için yazarmış ama dikkat edin içilen kahvenin fiyatı barda, içeride, üst katta, alt katta, iç masada ve dışarıda olmak üzere çeşitli şekillerde fiyatlandırılıyor. Dışarıda içerseniz oldukça pahalı dikkat edin. Hiç beklemediğiniz bir fatura çıkabilir.


Meydanda gezinirken yine bol miktarda sokak sanatçısı göreceksiniz. Bu resimdeki havada duruyor misal. Nasıl duruyor diye 50 kişi izliyordu. Biz de kafa yorduk biraz. Bence çok da ilginç değil. :D

Her ne kadar ekonomik çöküntüde olsa da bu aralar, Lizbon çok sevimli bir şehir. Havası ve renkleri bambaşka. Muhakkak koklanması gereken bir şehir.

2 yorum:

  1. Yediklerini daha fazla paylaşmanı temenni ediyorum yavrum. İspanya'da yiyecek bir şey olmadığını orada yaşayan bir arkadaşımdan öğrenmiştim lakin Portekiz'de vardır herhalde bir şeyler :D
    Ayrıca İspanya seyahatine flashback yapmak da nereden çıktı XD Anlat işte adam gibi sırayla :D Durup dururken niye How I Met Your Mother'a bağlıyorsun ki?

    YanıtlaSil
  2. aha aha, cidden yiyecek bir şey yoktu. Portekiz'de de durum çok farklı değildi ama daha Portekiz'den yazacak çok şey çıkar, yediklerime de değineceğim. Enteresan şeyler yedik. :D Flashback yorumuna da koptum bacıt XD

    YanıtlaSil