23 Nisan 2012 Pazartesi

Sevilla ve Flamenko


İşte sonunda İspanya'nın en renkli şehrine geldik.
Sevilla, "Seviya" diye okunuyor. Çünkü İspanyolca'da iki "L" bir araya geldiğinde "Y" diye okunurmuş. Bir diğer örnek de İspanya'nın ünlü yemeği "paella" olabilir. O da "paeya" diye okunuyor mesela. Bu bilgiyi de geçtikten sonra şehir gezime dönebilirim. :)
Sevilla topraklarına girdiğiniz zaman İspanya'nın geneline hakim olan boğa figürüne daha çok rastlıyorsunuz. Daha önce de bahsettiğim gibi boğa güreşi hadisesinin en yoğunluklu yapıldığı yer Sevilla ama kimin aklına boğa güreşi deyince bu şehir gelir bilmem, İspanya'ya gidene kadar benim gelmiyordu açıkçası.


Sevilla'nın diğer adı "Betis" ve yaşam standartlarının en yüksek olduğu Endülüs şehri. Birçok Expo'ya ev sahipliği yapmış ve bu fuarlar şehri bayağı bir kalkındırmış. Nüfus bakımından oldukça kalabalık. Emeviler şehri 1300lerin sonlarında kaybetmiş. 1929'da İber-Amerikan Expo için yapılan pavyonlar şehrin çehresini değiştirmiş. Zaten şehre girer girmez sağınız pavyon, solunuz pavyon. Lokal rehberimiz hepsinin tek tek nereye ait olduğunu söyledi ama benim pek ilgimi çekemediler. Fotoğraflarını da çekmedim. Genel olarak tariflemek gerekirse expoya katılan ülkelerin kendilerine özgü bir şekilde yaptıkları bir takım binalar. Ülke dediysek de Amerika hariç çoğu İspanya sömürgesi olan ülkeler. Şimdilerde ise binalar çeşitli kurumlara verilmiş. Çoğunu kurslar, dans okulları ve üniversiteler sahiplenmiş.
Şehri gezerken görebileceğiniz bir diğer bina da ünlü Carmen operasındaki Carmen'in çalıştığı tütün fabrikası. Bu arada "Carmen" de "ev" demekmiş.

İspanyol Meydanı
Sevilla'nın en etkileyici yeri İspanyol Meydanı. Meydana girdiğimizde yağmur çiseliyordu. Güzel havalarda daha da şahane olacağına inandığım bir yer. İspanya'yı temsil ediyormuş. Meydanının iç kısmını çepeçevre seramik bir duvar sarıyor. Duvarda İspanya şehirleri resmedilmiş. İspanya tarihi bir Endülüs dokusuna sahip olmaktan ziyade daha alışılmış bir şehir görüntüsünde ama expolarla ve bu meydanla bu çehre biraz değiştirilmek istenmiş gibi.


Her şehrin bir kilisesi ve bir adet büyük parkı kesin var. Sevilla'nın da çok büyük bir kilisesi ve çok büyük bir parkı var haliyle. Aşağıdaki resimde gördüğünüz Büyük Kilise ve adı Jiralda. Gittiğimiz gün Paskalya kutlamaları tüm hızıyla devam ettiği için kilise kapalıydı. Bu yüzden içeriye giremedik. Şunu da belirteyim bir sürü kiliseye girdim hepsinin içi aynı. Bir süre sonra dışından bakıp geçiyorsunuz zaten. :P


Kilisenin etrafındaki yuvarlak alan banklar, tarihi belediye binaları, güvercinler ve bir adet heykel ile her Avrupa şehrinde rastlayacağınız standartlarda. Pek kafe bulunmamakla birlikte, faytonlar var. İsterseniz faytona binip şöyle bir turlayabilirsiniz. Tabii faytonla gezilip görülecek pek de bir şey yokken civarda neden fayton var anlamasam da faytona binip gezen bir sürü insan vardı. Sanırım fayton keyfi yapmak için. Sevilla çok şatafatlı değil ama sevimli bir şehir. Turlarken bunu daha iyi göreceksiniz.


Evet, şimdi bana göre Sevilla'nın en can alıcı olayına geldik: Flamenko.
Flamenko adı "fellah mengü"den gelmekteymiş yani göçer köylü anlamında. Flamenko genel olarak göçün verdiği tahribatı anlatırmış ve çivili topuklardan çıkan ses de göç esnasında çıkan at nallarının sesi imiş. Bir de çok meşhur "Oley!" nidası "Allah aşkına!" manasına geliyormuş. Aşk, göç ve ayrılık temalarını işleyen bir dans. Sevilla'ya gidip de flamenko gösterisi izlemeden olmaz. Biz de popüler mekanlardan birine gidip izledik. 50 euro gibi bir ücret karşılığında gideceğiniz mekan, bir otobüs gönderip sizi otelinizden aldırıyor ve bir içki bedava içiyorsunuz. Ayaklarını müthiş bir hızla yere vuran, rengarenk kostümlü dansçılar ve yanık sesli şarkıcılarıyla etkileyici bir gösteriydi. Bu tarz müzik oldum bittim hoşuma gitmiştir. Bu yüzden çok zevk aldım. Şiddetle tavsiye ederim. Pür dikkat izlediğim için uzun uzadıya video çekemedim. Zaten daha önce bahsettiğim gibi böyle gösteriler esnasında uzun videolar çekilmesine karşıyım. Hem arkadaki seyircileri rahatsız etmemek hem de gösteriyi kaçırmamak adına pek video çekimi yapmam. Bu yüzden çektiğim 28 saniyelik kısa videoyu ekliyorum. Bir fikir verecektir. Daha uzunları ve net çekimler için youtube'a başvurabilirsiniz. :P


Bir yazının sonuna daha geldik. Önemli Endülüs şehirlerini bitirdik sanırım. Bundan sonra Portekiz'i anlatacağım biraz. Çok yakında görüşmek üzere. :)


1 yorum: