31 Aralık 2012 Pazartesi

2012'nin Son Yazısı



...ama her son bir başlangıçtır.

Gün itibariyle koskoca bir seneyi geride bırakıyoruz aynı zamanda blogum 1 yaşını doldurmuş oluyor. Gündemde böylesine güzel ve kutlanılası bir gün varken ikisini bir kalemde çıkarmak en iyisi. :)

2012 benim için genel olarak güzel geçti. 1 sene boyunca tatsız olay olmama olasılığı 0'a eşdeğer ama yine de iyi bir seneydi. Güney Kore, İspanya ve Portekiz seyahatlerini yaptım. Dünya fatihi olma yolunda büyük adımlar attım, bol para kazandım, yeni şeyler öğrendim, yeni yerler gördüm ve aşk hayatım iyi gitti. Şanslı bir seneydi. 2011'de kötü değildi aslında. 2010 da fena sayılmazdı.

2013 daha da güzel olacak eminim. Umarım herkes için güzel, sağlıklı ve şanslı bir sene olur.

Mutlu Yıllar!

Resmi Paint'te yaptım. :P

25 Aralık 2012 Salı

En Güzel Doğum Günüm


Doğum günüm falan değil ama birden aklıma geldi. Ergenlik çağımdan kalma bir şey, doğum günlerini sevmezdim. Zaten pek sosyal biri de sayılmazdım. Yıllardan "selsi şu an 27 yaşında olduğuna göre 17 yaşına girdiğinde yıl kaçtır"dı. Ben de ne olacağından habersiz sıradan bir lise 2 öğrencisi olarak okula gitmiştim. Şu anki lise öğrencileri bir "Gossip Girl" havasında okula gidiyor olabilir ama o yıllarda süveterimizi, diz çorabımızı ve inanılmaz tipsiz okul ceketimizi giyer, tahta sıralar kıçımıza bata bata otururduk. Kasım soğuğuydu. Gün her zamanki gibi gereksiz başlamıştı. Lise yıllarında benim gibi asosyal biriyseniz çoğu gününüz gereksiz geçer zaten.


Lise 2. sınıfa geçtiğimde kendime birden yeni arkadaşlar edinmiştim. Kendi sınıfımdaki arkadaşlarımla 5 sene geçirdikten sonra konuşup samimi olmaya değmez karakterler olduklarına karar vermiştim. Selam verdiklerinde bile almaz, pek konuşmaz, mütemadiyen sıramda konuşlanırdım. İşte o ergenliğin dibine vurduğumuz yıllarda Nurcan'la tanıştım. Nasıl olmuştu bilmem bizimkiler servisimi değiştirmişlerdi. Tanımadığım insanlarla yolculuk edecek olmak beni biraz rahatsız etmişse de fazla önemsememiştim. Dediğim gibi çevremle pek iletişime geçmezdim. Nurcan, yeni servisimdekilerden biriydi. Çok pozitif, güler yüzlü, biraz da safça biriydi. Onda bir artniyet sezmedim. Sanırım bu yüzden hemen arkadaş olduk. İş Nurcan'la bitmemişti. Nurcan başkalarıyla da tanıştırdı beni. Çok samimi olduğu Güldem, sonra Kamer, sonra Ceylan, sonra da Nurcan'ın kardeşiyle tanıştım. Hepsini de sevdim. Hatta çok sevdim. O güne kadar gerek sınıfımda gerek başka yerlerde iğrenç ergenlerle muhattap olduğumdan ve bu ergenlerden biri olduğum için arkadaş namına kimseyi sevmemiştim. Bir arkadaşı çok sevmeye açtım. Bu arkadaş grubu tam da ihtiyacım olan şeydi. Başkalarıyla da tanıştım, birkaç çocuk, birkaç kız. Hepsi de iyi insanlardı. Onlar başka yazıların konusu.

Zaman içinde enteresan şeyler yapıp (Bunlar da ayrıyeten yazılabilecek kadar saçma, komik, güzel şeyler.) kendimizce sohbetler ederek oldukça samimi bir arkadaş grubu olduk. Her teneffüste hiç haz etmediğim sınıf arkadaşlarımdan kaçarcasına uzaklaşır, bu yeni edindiğim dostlarıma sığınırdım. Doğum günümde de berbat sıkıcı derslerden birinde iyice bunaldıktan sonra kendimi koridora attım. Kapıdan çıkar çıkmaz kızların hepsini tam tekmil karşımda buldum. Ellerinde buruşuk paketlenmiş bir şey, yüzlerinde o beni her zaman rahatlatan ve kendimi çok iyi biriymişim gibi hissettiren gülümsemeleriyle. Hep bir ağızdan "Doğum günün kutlu olsun!" dediler. Çok sevinmiştim. Biraz sıksanız belki ağlardım da. Hepsi teker teker sarıldı. Sonra ellerindeki yamuk yumuk paketi verdiler. İçinde sarı, tüylü bir peluş ördek çıktı. "Hadi ona bir isim koy." dediler. İsim koydum ama şu an hatırlamıyorum. Sonra biraz gülüşüp dağıldık.

Tüm gün sıkıcı derslere gire çıka geçti. Servise binip eve döndüm. Yemeğimi yedim, biraz ders çalıştım. (Biraz tabi, hiçbir zaman çok ders çalışmadım.) O yıllarda günü gününe yazardım. Gün içinde yaşadıklarımı yazdım. Gecenin körü olmuştu. Odamda bir şeyler çiziktiriyordum içeri annem girdi.

"Salondaki vazonun kenarı kırılmış, bir gelip baksana."

Cümleyi duyunca üç buçuk atmaya başladım. Annemi altın varaklı, Osmanlı işi, kıymetli vazosunun kenarı çatlamış. "Yanlışlıkla ben mi kırdım acaba?". Ağır adımlarla annemin peşisıra salona doğru yollandım. Koridor sanki kilometrelerce uzundu. Her adımda kafamda çeviriyordum. "Ulan, ne ara kırdık vazoyu."

Annem önden salonun kapısını açtı ve arkasından ben girdim.

Tadaaa!

Bir anda suratıma flaş patladı. Benim kankalar hepsi tam takım salonda ellerinde maytaplar masanın arkasından fırladı.

"Mutlu yıllar!"

O andaki şaşkınlığım tarif edilemez. Belki gösterirdim ama ağzım o kadar açık ki o fotoğrafta biraz dikkatli bakılırsa bağırsaklarıma kadar görülebilir. Ağzıma iki fil, üç gergedan, bir su aygırı sığabilir. O derece.


Önlerinde bir sürü pasta börek kaplı şahane bir masa vardı. Hepsine sarıldım ve bir ağlama krizine girmeden kendimi sıktım. Hayatımın boktan geçen 16 doğum gününden sonra böylesine güzelini yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi.

Geç saate kadar kudurduk durduk salonda. Halay çektik, iğrenç espriler yaptık, yırtına yırtına güldük, abuk subuk fotoğraflar çekildik. O kadar güzeldi ki hala hatırladıkça bir garip oluyorum. Sevgiyi, dostluğu bu kadar güzel hissetmek, Allah'ın bana verdiği en güzel doğum günü hediyesiydi.

Şimdi dostlarımın her biri ülkenin bir köşesinde, çok az görüşüyoruz ama bizim dostluğumuz ayraç konulmuş bir kitap gibi her açtığımda kaldığım yerde buluyorum. Anılarımızın hepsi birbirinden değerli.

Dostlarım, sizi çok seviyorum...

21 Aralık 2012 Cuma

Lancome Makyaj Ürünleri


Baktım kozmetiğe ilgi büyük, kullanıp memnun kaldığım ürünlerden biraz bahsedeyim dedim.
Avrupa markaları tüm dünyada pek popüler. Hatta kozmetik mucizesi saydığım ürünleri üreten Uzakdoğulular arasında bile Avrupa mallarına büyük bir özenti var. Ben param yetse Shiseido alırım mesela ama her Japon zımbırtısı gibi makyaj ürünleri de el yakıyor. Ama çoğunluk Avrupa özellikle de Fransız markalarını tercih ediyor. Herkesin ortak düşüncesi "Adamlar yüzyıllardır bu işi yapıyor, mutlaka işin sırrını çözmüşlerdir." olsa gerek. Gerçi Avrupa'da parfümün ve peruğun çıkma nedeni aylarca yıkanmayıp pis kokmaları, topuklu ayakkabıyı icat etme nedenleri ise sokakta adımbaşı tezeğe basmamak. Gelgelelim bence makyaj insanlığın başlangıcından beri mevcut. Havva anamız da Adem babamız için (dünyadaki tek erkek olsa da) eminim ki süslenip makyaj yapmıştır.

Daha önce göz makyajı hakkında yazdığım yazımda Lancome marka rimel kullandığımdan bahsetmiştim. Uzun zamandır bu rimeli kullanıyorum ve çok memnunum. Uzun saatler dışarıda bulunuyor ya da çalışıyorsanız benim gibi gözünüzün üzerinde bir ton ağırlığa katlanamayabilirsiniz. Çünkü bazı rimeller kirpikleri inanılmaz ağırlaştırıyor. Göz kapağınızı kaldıramaz hale geliyorsunuz. Lancome rimellerde böyle bir sorun yok. Daha önce de belirttiğim gibi kalitesiz ürünleri kesinlikle yüzünüze sürmeyin. Yoksa kirpiklerinizi tel tel toplayabilirsiniz.


Bu maskaranın en sevdiğim özelliği
dünyadaki ilk kokulu maskara olması. Hoş bir kokusu var. Fırçası soldaki resimde gördüğünüz gibi. 24 Euro'ya almışım. Tabi biraz pahalı olması tek dezavantajı. Alalı çok oldu. Şimdi fiyatı düşmüştür sanırım çünkü yeni bir maskara çıkardılar kısa zaman önce.


Makyajın özellikle göz makyajının en bela tarafı ise yüzden bir türlü çıkmaması. Yüzünüzde makyaj artıklarıyla yatmak çok yanlış, cildin gece boyu nefes alması için makyajı güzelce temizlemek gerekiyor. Yüzü yıkadıktan sonra makyajın iyice yayılıp panda görünümü vermesi de cabası. Lancome'un bu sorun için harika ürünleri var. Yakın zamanda üçlü set halinde makyaj temizleyicilerini aldım. Çok da memnunum. Özellikle göz makyajını çok güzel temizliyor. Ayrıca aşırı alerjik gözlerim kesinlikle yanma, kaşınma yaşamıyor. Hassas gözler ve lens kullananlar için son derece uygun. Tek eksi tarafı göz çevresinde hafif yağlı bir tabaka bırakıyor. Bu yüzden yüzünüzü yıkama isteği uyandırıyor ama bu genel olarak bütün göz temizleme ürünlerinin ortak sorunu.

Bendeki üçlü set (göz temizleyici-tonik-yüz temizleme kremi),
gördüğünüz gibi kısa sürede şişeyi yarıladım. :P
"Neden Lancome'a o kadar para bayılayım ki?" diyorsanız Nivea'nın çok ucuz fiyata, makyajı gayet iyi çıkaran bir ürünü var. Onu da tercih edebilirsiniz ama ben kullandım ve ertesi gün gözüm aşırı derecede kaşındı. Gözünüz hassassa hiç girmeyin. Tabii bünye meselesi. Kullanan birçok kişi çok memnun. Seçim size kalmış.


Hemen her yerde bulabileceğiniz bir marka olmakla birlikte, kaliteli olması Lancome'u tercih nedeni olabilir. Dışarıdan alabiliyorsanız çok ucuz. Her biraz lükse kaçan üründe olduğu gibi bunda da maalesef vergiyi gömüyor da gömüyorlar. Hala yanarım yanarım Jeju Havaalanı'ndaki free shoptan koli koli almadığıma. Keza bahsettiğim rimeli oradan 20 dolara almıştım. Sonrasında 24 Euro olanı Avrupa'dan almama rağmen ikisi arasında bir sürü fiyat farkı var. Türkiye'de daha da kazık. Güzelleşmek zor azizim ama inanın değer. :)


18 Aralık 2012 Salı

Dance Central 3: Dance Again!


İveeet! (Bu ivetinde ayrı hikayesi var benimle özdeşmiş. Belki bir ara yazarım.) En sevdiğim dans oyununu Dance Central'ın 3.sü çıktı nihayet. Hoş çıkalı ve oynayalı çok oldu ama ben yazamadım. İşte böyle üşengeç bir bünyem var. :P
Daha önce 2. oyun hakkında bir yazı yazmıştım. (bknz: Dance Central 2)


Temel olarak 2. oyuna çok benziyor. Bir arkadaşınızla birlikte oynayabilmek ekstra eğlenceli oluyor ama ikiden fazla kişiyle oynayamıyorsunuz. Bu konuda "Just Dance 3" (Bu oyun da yakın zamanda çıktı.) daha avantajlı onu 4 kişi de oynayabilmek mümkün. Party Time! :D
Bu sefer şarkıların oynanma sürelerini daha kısa tutmuşlar. Şarkının ilk kısmı bitince dans da bitiyor. Açıkçası uzun koreografilerden daha bir hoşlanıyordum. Bu yeniliği beğenmedim. Karakterlerin bir çoğu aynı, sadece her zamanki gibi kıyafetler yenilenmiş. Gruplar da aynı tabi eklenen yeni karakterler mevcut. Glitterrati ve Lu$h Crew favorilerim.) En sevdiğim şarkı ise Usher'dan Scream. Şarkının kendisini de severim.


Ve sevgili korecanlara da sevecekleri bir haber vereyim. Pek popüler K-pop grubu 2NE1'in de bir şarkısı oyunda yer almakta (I Am The Best). Çok eğlenceli ve bir o kadar da zor bir koreografisi var. Görmek isteyenler için bir oyunseverin eklediği videoyu paylaşayım. Yapması cidden zor, kolay göründüğüne bakmayın. :)


  • 2NE1 – “I Am The Best (Original Version)”
  • 50 Cent – “In Da Club”
  • Afrojack ft. Eva Simons – “Take Over Control”
  • Alexandra Stan – “Mr. Saxobeat”
  • Alice Deejay – “Better Off Alone”
  • Backstreet Boys – “Everybody (Backstreet’s Back)”
  • Bellini – “Samba De Janeiro”
  • Black Eyed Peas – “Boom Boom Pow”
  • Cali Swag District – “Teach Me How to Dougie”
  • Ciara ft. Missy Elliott – “1, 2 Step”
  • Cobra Starship ft. Sabi – “You Make Me Feel…”
  • Cupid – “Cupid Shuffle”
  • Daft Punk – “Around The World”
  • Dev ft. The Cataracts – “Bass Down Low”
  • E.U. – “Da’ Butt”
  • Edward Maya & Vika Jigulina – “Stereo Love”
  • Enur ft. Natasja – “Calabria 2008”
  • Flo Rida ft. Sia – “Wild Ones”
  • Gloria Gaynor – “I Will Survive”
  • Heavy D & The Boyz – “Now That We Found Love”
  • J.J. Fad – “Supersonic”
  • Jennifer Lopez ft. Pitbull – “On The Floor”
  • Justin Bieber – “Boyfriend”
  • Katy Perry – “Firework”
  • Kelly Clarkson – “Stronger (What Doesn’t Kill You)”
  • Lil Jon & The East Side Boyz ft. Ying Yang Twins – “Get Low”
  • LMFAO – “Sexy And I Know It”
  • Los Del Rio – “Macarena (Bayside Boys Mix)”
  • Marcia Griffiths – “Electric Boogie”
  • Maroon 5 ft. Christina Aguilera – “Moves Like Jagger”
  • Martin Solveig ft. Dragonette – “Hello”
  • Missy Elliott – “Ching-A-Ling”
  • New Kids On The Block – “You’ve Got It (The Right Stuff)”
  • Nicki Minaj – “Starships”
  • Panjabi MC – “Beware Of The Boys (Mundian To Bach Ke)”
  • Sean Paul ft. Keyshia Cole – “(When You Gonna) Give It Up To Me”
  • Shannon – “Let The Music Play”
  • TLC – “Ain’t 2 Proud 2 Beg”
  • The Trammps – “Disco Inferno”
  • Usher ft. Will.I.Am – “OMG”
  • Usher – “Scream”
  • Vanilla Ice – “Ice Ice Baby”
  • Van McCoy – “The Hustle”
  • Vicki Sue Robinson – “Turn The Beat Around”
  • Village People – “Y.M.C.A.”

Şarkı listesi yukarıda eklediğim gibi. Bu sefer popüler şarkılara ağırlık verilmiş. Her ne kadar "Moves like Jagger"ı her dans oyununda görmekten midem bulanmışsa da, aşina şarkılarla dans etmenin de güzel bir tarafı var. Kinect'iniz varsa bu oyunu edinip oynayın derim. En kalas arkadaşım bile dans edip eğlendi. Çeşitli zorluk dereceleri var. Dans etmeyi bilmeniz önemli değil keyfini çıkarın. :)

13 Aralık 2012 Perşembe

Biraz Hüzünlü


Yurdun bir sınır vilayetinde yaşayan herhangi bir vatandaş olarak çok yakınımda olan olaylara karşı inanılmaz bir duyarsızlık içindeyim. Hayat felsefem net bir şekilde "Savaşma, seviş!" olduğundan savaşa tüm kalbimle karşıyım.

Geçen gün makinemi alıp 0 noktasına gittim. Dikenli tellerin ardındaki Suriye'yi ve sakallı muhalifleri çıplak gözle görmek mümkün ama ben yazımda siyasetten bahsetmeyeceğim. Siyaseti hiç sevmem.

Virajlı yollardan geçerken sarının çeşitli tonlarında, küçük küçük, sevimli ağaçları seyrettim. Fakat tepeyi tırmanınca o korkunç ve soğuk manzarayla karşılaştım. Kesinlikle güzel değildi. Suriye'nin içinde bulunduğu savaş yüzünden hektarlarca orman yanıp kül olmuş. Her tarafta koyu mavi bir sis, gri bulutlar ve simsiyah ağaçlar vardı.


Fotoğrafları renkli çekmek istemedim.
Duman altındaki kavrulmuş ağaçlar hiç estetik görünmüyorlardı.
Ancak biraz hüzünlü...


Bu resim nedir diye soranlar oldu. İlk gördüğümde ben de sordum.
Bu zavallı ağaç, köklerine kadar yanmış. Geride kalan sadece küller...


Belki de bu manzaralar beni yeterince üzmedi.
Üzülmem gerektiği kadar üzülmedim, çoğu insan gibi duyarsızım ben de.


Dediğim gibi savaşı hiç sevmem. Suriyelileri de pek sevmem ama onların bile başına böyle bir şey gelmesini istemezdim. Sağda solda gezinen sakallı adamlardan, hastaneye gelip vatandaştan fazla hakları varmış gibi saldırgan davranmalarından hiç hoşlanmasam da yurdundan olmak kadar kötü bir şey yok. Zamanında Halep'i görmüştüm. Gayet güzel bir şehirdi. Şimdi ise taş taş üstünde kalmamış.


Güneş batarken normalde oksijen dolmuş olması gereken ciğerlerime biraz kül biraz karbondioksit doldurarak evime döndüm. Bir de içimde o biraz uyuşmuş tarafla...