7 Mayıs 2014 Çarşamba

Phuket'in Adacıkları



Phuket tatilimiz esnasında iki gün tekne turlarında geçti. Bugün ikinci ayaktan bahsetmek istiyorum. İkinci gün çok zor uyandık ama gezme azmimiz büyüktü. Çok uzun bir süre tekneye gitmek için kalabalık grupla birlikte bekledik. Bu seferki gezi düne göre çok daha kalabalıktı. Herkesin teknesi farklı olduğundan ve bizi karıştırmamak için rehber kolumuza ip bağladı. Bizim rengimiz kırmızıydı.


Zorlu ve uzun bir parkuru geçip teknemize bindik. Bu seferki tekne değil bildiğin gemi kıvamında büyük bir şey çıktı, haliyle nüfus da kalabalıktı. Bu sefer grubumuz Korelilerden oluşuyordu. Bu duruma sevindim. Çünkü Koreliler daha önce bahsettiğim gibi çok saygılı, disiplinli insanlar. Hakikaten gezi çok rahat geçti. Bin diyorlar tek sıra biniyorlar, in deniyor tek sıra iniyorlar. İşte budur azizim! dedim. Zaten diğer tekneler Arap doluydu. Allah'tan bunlar da Middle East diyip bizi onlara ulamadılar. Korelilere uladılar. Çok mutlu oldum.


Arap diyip insanları aşağılamak istemedim. Böyle şeyleri sevmem çünkü biliyorum ki pek çok ülkenin gerisinde olduğumuz için bizi de aşağılayan çok ne yazık ki. Her toplumun, her ırkın haysiyeti elbette vardır. Gönül isterdi ki her ülke muhasır medeniyet seviyesine ulaşıp, birbirlerinin haklarını çiğnemeden, birbirlerine saygılı bir şekilde yaşayabilseydi. İnsan hakları diye bir şey gerçekten olsaydı. Neyse konuyu dağıtmayalım. Bu derinlemesine tartışılması gereken ağır bir konu.


Teknemiz pek çok teknenin durakladığı üstteki resimde gördüğünüz yerde durdu. Rehberimiz oraya varana kadar bize programdan bahsetmişti. Toplamda 5 ada gezecektik ve bu ilkiydi. İsimlerini de ezberletti ama iyi ezberletememiş ki tam hatırlayamıyorum. Sadece üç tanesini hatırlıyorum. Lava, James Bond ve Bambu. Bu ilk ada bu üçü de değil. (hehehe) Bu turda şansımız rehberin İngilizce konuşması oldu. İspanyolca'dan kat kat iyi benimçün. :)


Adanın esprisi üstteki resimde girişini gördüğümüz mağara seyri. Mağara çok küçük olduğu için üç kişilik kanolara binip giriyoruz. Kanoyu kullanan bir kanocumuz var. Bütün gezi yerlerinde bize aynı kişi eşlik etti. (Başka adalarda da kano kullandık.) Üstteki resimdeki pembe kanocu abiye dikkat, daha doğrusu ablaya. Tayland'daki transseksüel sayısının dünya rekorları kırdığından daha önce bahsetmiştim. Eşcinsellik çok fazla. Bu abla-abiyi (ladyboy) örnek olarak vurgulamak istedim.


Kanoda azıcık ıslandık ama çok keyifliydi. Mağara karanlık olduğu için içeride fotoğraf çekemedim. Mağaranın içi iyi gören gözler için çok harika bir seyirlik. Enteresan sarkık dikikler, her an bir tarafa çarpıp ölecekmişsin gibi sivri sivri taşlar, rutubetli nemli, parıl parıl parlayan böcekler vardı. En hoşuma gidense mağaranın tavanının silme yarasayla kaplı olmasıydı. Bu kadar çok yarasayı bir arada hiç görmemiştim. :D Tek sıkıntı içeride bir sürü kano olmasıydı, tabi trafiğin sıkışık olması hiç sorun değildi nasılsa acelemiz yoktu. Mağara gezintisinden sonra kanomuzdan ayrılıp teknemize tekrar bindik ve yola devam ettik.


Yol boyunca teknede bol bol meyve ve içecek vardı. Katıldığımız tüm turlarda ikramlar ücretsizdi. Bu turları hem bütün otellerin resepsiyonlarından, hem şehir merkezinden, hem Patong'dan alabilirsiniz. Patong zaten ayrı bir dünya oraya da bu turdan sonra gece gittik ama tabii ki apayrı bir yazının konusu.


İkinci adamız yine ortası boş etrafı kayalıklarla çevrili vahşi bir adaydı. Bu ada rehberimizin ve kanocumuzun en sevdiği adaymış. Bu sefer etrafta başka tekne de yoktu. Bu doğayla başbaşalık benim de çok hoşuma gitti doğrusu. Herkes kendi kanosuyla değişik bir tarafa yöneldi. Kas yapmaya özen göstermiş, güzel dişli, kavruk rehberimiz bu durakta Koreli genç kızlara doya doya asıldı. :) Halat ve kürek çekip bol bol kol kaslarını gösterdi, kızlara otlardan çiçek yapıp saçlarına falan taktı. Tam bir K-drama havasında davrandı ama başarılı olamadı. Bu da dikkatimi çeken bir ayrıntı oldu. :D


Böyle kemerli kayalı yerlerden kanomuzla geçtik. Kano gezisi bir başka keyifli azizim. Kanocumuz çat pat İngilizcesiyle bize kayaların özelliklerinden bahsetti. Geniş hayal gücü olan Taylandlılar her kayalığı bir şeye benzetmiş. Gittiğimiz adanın ortasında hemen her yerde görebileceğiniz ağaçlı bitkili adacıklardan vardı. En önemlisi de tam ortada bulunan büyük kayalıktı. Bu kayalığa 2. James Bond diyorlamış. Meşhur James Bond kayasının tam tersi aşağıdan yukarıya daralan bir yapısı var. Alttaki resimde görülen kaya.


Aşağıdaki kaya adanın derinliklerine indiğimizde gördüğümüz oluşumlardan biri. Bu insan figürüne benzeyen şey Buda imiş. Ben pek bir şeye benzetemedim yine.


Aşağıdaki resim de balığa benziyormuş. Bunu ben de benzettim. :)


Bir de tavuğa benzeyen bir kaya vardı ama onu eklemedim. Pek benzemiyor. :P Öğle yemeğimizi bu durakta aldık. Bol baharatlı küçük bir açık büfe halinde verilen yemek beni yine tatmin etmedi. Dünyanın en lezzetsiz mutfaklarından birinin Tayland mutfağı olduğuna burada kanaat getirdim. Bu doğal adadan sonra meşhur ve esas James Bond Adası'na geçtik.


Gerçek adı Ko Tapu namı diğer James Bond Adası en çok insanın bulunduğu en kalabalık adaydı. Adım atacak yer yoktu. Küçük bir pazar yeri vardı ve bol miktarda hediyelik, takı tarzı şeyler satılıyordu. Buradaki satıcılar bol bol laf atıyorlar. Hangi ülkeden olduğunuzu tahmin edip çeşitli dillerde sesleniyorlar. Tabi o dillerin içinde Türkçe yoktu. :)


Hediyelik mini pazar pek ucuz sayılmaz. Hediyelik eşyaları Patong'dan almak daha mantıklı gibi. Burada bulunan her şey oralarda da var ama illa bir şey alacaksanız mutlaka pazarlık yapın. Phuket'in her yerinde pazarlık esas.


James Bond Adası'nın en önemli noktası aşağıya doğru daralan kaya. Burada kadrajınıza bir insan almadan kayanın önünde fotoğraf çektirmek bir mucize. Gerçi dediğim gibi Korelilerle birlikte olduğumuz için gayet saygılı bir şekilde çekildiler. Birkaç kişinin fotoğrafını çektim. Onlar da sağolsunlar bizi çektiler. Hatta resmimizi çeken bir anne ve iki kızdan oluşan aileyi engin Korecemle şaşırtarak sempatik puanlarını topladım. Düşününce kendi dilini başkalarından duymak çok hoş. Lisede okulumuza gelen Alman öğretmenler "Merhaba, Nasılsınız?" diyince çok hoşuma gitmişti, keşke daha global olsak.


Bu kayanın önünde sanki elinizin üzerinde duruyormuş izlemini veren fotoğraf çektirmek bir klasik olmuş durumda. Her dakika 20-30 çektiriyor. Ben de yaptım. İnşallah Pisa kulesine de gidip düzelticem bir gün. :P James Bond'dan taş merdivenlerden çıkıp adanın etrafında küçük bir tur attık. Ah bir de hava biraz aydınlık olsaydı daha güzel resimler çıkacaktı. Fotoşopa karşıyım, biliyorsunuz. :)


James Bond Adası'nda da kısa bir süre kaldıktan sonra tekrar yola çıktık. Teknemiz yol alırken meyve molası da vermiş olduk. Buradan sıradaki adamıza vardık. Bu ıssız ada yüzme molası içindi. Yine bembeyaz kumsalıyla, dev yapraklı bitkileriyle sevimli bir ada idi. Bu adaya yüzerek çıkan da oldu ama biz kanoyu ödünç almayı tercih ettik. Bizden sonra kano çok popüler oldu. Koreliler hakkında bir dipnot daha geçeyim. Hiçbiri mayosunun üzerindeki tişörtü çıkarmadı. Ya güneşten çok çekiniyorlar ya da muhafazakarlar diyorum ama bence her ikisi birden. Zira hava hep kapalı olmasına rağmen feci yandık. Habire kremlenmeme rağmen kıpkırmızı oldum. Bir de hamile bir Koreli abla vardı o da pek tatlıydı. Şiş göbeğiyle yüzmekten geri kalmadı.:) Sanırım bu ada tüm grup için güzel bir dinlenme noktası oldu. Hepimiz keyif aldık.


Sıradaki durağımız son durağımızdı. Bamboo ya da Bambu Adası. Bu da bir yüzme durağıydı ama benim yüzecek halim kalmamıştı bu yüzden sadece ada gezintisi yapıp kumsalda oturmayı tercih ettik. Manzaraları gerçekten muazzamdı bu adanın. Gezi boyunca ilk defa Türklere burada rastladık. Sahilde gezerken birden bağırma sesi işittim, hem de Türkçe. Tabi kendimi deşifre etmedim. Her şeyden izole olmak, yabancılaşmak, uzaklaşmak için gittiğim bu tatilde yurdum insanıyla kaynaşmak istemedim ne yalan söyliyim. :P 45 dakika kadar burada kaldık. Yalnız ufak bir ayrıntı daha okyanus diye mi bilmem bu pırıl pırıl parlayan bembeyaz kum insanın ayağını bıçak gibi kesiyor. Terliksiz gezmeyin aman dikkat! :D

Bamboo Island
Son adamız Bambu'yu da tavaf ettikten sonra tekrar yola koyulduk. Güzel ve yorucu bir gezi daha bitti böylelikle. Dönüş yolunda herkes kafasını bir yere koyup uyudu. Uzun sayılabilecek bir yolculuktan sonra iskeleye vardık. Hava kararmaya başlamıştı. O gün feci bir gelgit vardı.Gittiğimiz saate göre deniz acayip çekilmişti. Buradan Patong'a geçtik. Orayı da yazmaya çalışacağım. Bol resimli bir yazı oldu. Gelecek yazıda görüşmek üzere.